Vefa, sözünü yerine getirme, sözünde durma, sevgi, dostluk ve bağlılıkta
kararlılık ve dini sorumluluklarını yerine getirme anlamlarına gelir.
"...Allah’a bir kez iman edilir. Bir kez dost olunur. Bir kez aşık olunur ve
bir daha sonsuza kadar asla bırakılmaz. Sadık ve vefalı mümin, başına her ne
gelirse gelsin, hep aşkla “Allah” der. Gerçek iman, gerçek Allah sevgisi, gerçek
vefa ve sadakat budur...."
Gerçek vefa, Allah’a verilen sözlere sadık
kalmaktır. Örneğin, ‘Ben Allah’ın kuluyum… Ben yalnızca Allah’a kulluk
ederim… Dinim İslam’dır” ifadeleri söz verme anlamındadır. Vefalı olmak, bu
sözleri fiili olarak da doğrulayarak, sadakatle Allah’ın sınırlarını korumak,
kulluk sorumluluğunun bilincinde olmak ve Allah’ı derin bir aşkla sevmektir.
Vefa tam, mükemmel, içten, sağlam ve sarsılmaz
kalp bağlılığıdır. Samimi inanan insan vefalıdır, sadıktır. Rabb’inin rızasını
kazanma yolundaki engel ve zorlukları aşmak için azimle çaba harcar, yapması
gerekenleri titizlikle yerine getirir. Bu anlamda vefa ve sadakat, müminlerin
yaşamları süresince ihtiyaç duydukları ve kendilerine Allah’ın hoşnutluğunu
kazandıracak olan üstün ahlak özellikleridir. Sevgi, şefkat, merhamet,
hamiyet, yiğitlik ve vefa gibi duygular müminlerin silahıdır. Bu duygular,
Kur’an ahlakını yaşama yolunda diğer insanların da şevklerini tetikler,
coşkularını artırır.
Kur’an, gerçek iyileri, “ahidleştiklerinde ahidlerine vefa
gösterenler” ifadesiyle tarif eder. Vefa, bir mümin özelliği,
vefasızlık ise münafık özelliğidir. Peygamberimiz (sav), münafıkların
özelliklerinden söz ederken onların üç özelliğini şöyle sıralar: “Konuştuğu zaman yalan söyler. Söz verdiği zaman
sözünü tutmaz. Emanete ihanet eder.”
Allah’ın tarif ettiği müminler ise doğru sözlü,
dürüst, güvenilir, sadık, vefalı ve sorumluluk sahibidirler. Küçük dünyevi
çıkarlar ardında koşmazlar. “Onlar,
kendilerine verilen emanete ve verdikleri ahde (harfiyen) riayet
edenlerdir. (Mearic Suresi, 32) Bu yüzden, bir ahdi yerine
getirme ya da bir emanete en güzel şekilde uyma konusunda güven duyulan
insanlardır.
Ahitleşme ve emanet konusu oldukça önemlidir.
İnsan, eğer kaldırabiliyorsa ahitleşmeli ve emaneti üstlenme sorumluluğunu
almalıdır. Ahdi tutmamanın ve emanete ihanet etmenin önemine Kur’an’da dikkat
şöyle çekilir:
… Ahde vefa
gösterin. Çünkü ahid bir sorumluluktur.
(İsra Suresi, 34)
Ey iman
edenler, Allah’a ve resulüne ihanet etmeyin, bile bile emanetlerinize de ihanet
etmeyin. (Enfal Suresi, 27)
Ancak kişinin yapabileceği halde, üşengeçlik ya
da başaramama endişesiyle bu sorumluluklardan kaçması da yanılgıdır. Hayırlı bir
işi bahanelerle yapmamak da insan üzerinde vebal olur. Allah yolundaki
mücadeleden bu geçersiz bahanelerle kaçmak itaatsizliktir. İnsan samimi niyet,
çaba ve dua ile sorumluluğunu üstlenmelidir. Sadık ve vefalı olduğunda insan,
emrolunduğunu büyük bir teslimiyetle yerine getiren melekler gibi olabilir.
Vefa şeytanı müthiş kızdırır. “Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini
söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça
bir düşmanıdır.” (İsra Suresi, 53) ifadesiyle dikkat çekildiği
gibi müminler, şeytanın planlayıp uygulamaya koyduğu sinsi tuzaklarına düşmemek
için birbirlerine hatırlatmalarda ve uyarılarda bulunurlar. Kendi hatalarını
düzeltmeye çalışır, mümin kardeşleri bir hata yaptığında bırakıp gitmez, ona
destek olur, yardım ederler.
İşte gerçek sevgi de budur. Bir mümin
ahirette yalnızca kendi vereceği hesabı düşünmez. O, kardeşlerinin de sonsuz
kurtuluşuna vesile olabilmeyi ister. Bu sevgi herhangi bir dünyevi çıkar kaygısı
ile bozulmamış sevgidir; Rabb’lerinin müminlerin kalplerinde kıldığı bir
nimettir.
Sevgi, Allah rızası için olmalı, insan sevdiğini
Allah’ın tecellisi olarak sevmelidir. Bu sevgide şefkat ve koruma hisleri hakim
olmalıdır. İnsan sevdiği kişiyi sağlığında da hastayken de sevmeli hatta
hastayken ya da yaşlandığında daha fazla sevgi duymalıdır. Sevgi Allah rızası
için olmadığında ise bir hastalık ya da bir kaza durumunda kişinin dostları
birer birer yaşamından çıkar.
Örneğin önemli bir hastalığa yakalanan kişi,
tedavisi için gerekli olan parayı karşılamak amacıyla önce malını mülkünü
satar. Maddi varlığının ardından eşini, dostunu, çevresini ve sağlığında gördüğü
sevgi ve saygıyı yitirir. Sevgi, Allah rızası temeli üzerinde değilse kişi
sonunda bu vefasızlıkla, bu acı gerçekle karşılaşacaktır. İnsan, Allah’ın
hoşnutluğunu asıl amaç haline getirirse, o zaman mutlu olur. Allah ona huzur ve
güzellik verir. Aksinde ise canı çok yanar; vefasızlık çok can yakıcıdır.
İnsanın, parası, toplumdaki yeri ya da güzelliği için sevilmesi ya da sevmesi
oldukça aşağılayıcıdır; sonu ise ürkütücüdür.
İman sahipleri, müminlerin sayılarının azlığını
ve her bir mümini Allah’ın seçtiğini düşünerek, O’nun seçtiği kulu beğenmemenin
hata olacağını bilirler. Birbirlerini koruyup kollar, her koşulda birbirlerine
destek olur, birbirlerinin hatalarını bağışlar, birbirleri için dua ederler.
Yüce Allah müminlerin, Allah yolunda “birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf
bağlayarak” inkarcı görüş ve felsefelere karşı mücadele
ettiklerini bildirir.
Allah, sadakat ve vefa konusunda imtihan eder.
Güzel tavırlar sergileyip, güzel söz söylemek önemlidir. Kötü söze ya da kötü
davranışa güzellikle karşılık vermek de imtihanın bir parçasıdır. Vefalı insan,
hata yaptığında dostunu yalnız bırakmaz, bağışlayıcı olur. Son kez affetme”
düşüncesi müminin sözlüğünde olmaz; o, Allah için bağışlar.
Vefalı insan, beklentisi olmayan, çıkar
gözetmeyen kimsedir. Müminin özverisi ve vefası; onun, Allah’ı kendi nefsinden,
yaşamından ve sahip olduğu maddi manevi herşeyden daha çok sevdiğinin açık
göstergesidir. O, Allah’ın sevgisini kazanabilmek için, içinde asla burkuntu
olmadan herşeyini yolunda feda edebilir. Canı, malı ve herşeyi ile Rabb’ine
teslim olmuştur.
Zorluk zamanlarında insanın aşkı, sadakati ve
vefası daha ortaya çıkar. Bediüzzaman’ın da
söz ettiği gibi, elmasla kömür burada ayrılır; bu, insanın ateşle imtihanıdır.
Ham altın ateşe konulduğunda işe yaramayan, kötü kısım üste çıkar. O kısım
atıldığında saf/tertemiz altın kalır. Allah da insanları böyle zorlukla imtihan
eder. Ancak imtihanda hep iyi olanlar, hep güzel ahlaklı olanlar kazanır.
Kaliteli, aklı başında, yiğit, dürüst, samimi müminler zorluklardan asla
etkilenmez, her zaman sadakatlerini devam ettirirler.
Allah’a bir kez iman edilir. Bir kez dost
olunur. Bir kez aşık olunur ve bir daha sonsuza kadar asla bırakılmaz. Sadık ve
vefalı mümin, başına her ne gelirse gelsin, hep aşkla “Allah” der. Gerçek iman,
gerçek Allah sevgisi, gerçek vefa ve sadakat budur.
Bugün, büyüklerine sevgi ve saygı duyan, sadık,
vefalı, şefkatli, merhametli, derin düşünen, Allah’tan başka kimseden korkmayan,
birisi çirkin bir söz söylediğinde, söyleyeni uyaran, sevdiklerini koruyan
insanların sayısının artmasına ihtiyaç vardır.
Allah, az sayıda da olsalar müminleri
bulundukları yerden alır, bir araya getirir, onları birlikte kılar ve cennete
hazırlar. Müminler arasındaki kardeşlik, derin sevgi, vefa ve muhabbet, cennet
halkının özelliklerindendir. Allah’ın dünyadaki tecellileri olan müminlerle
beraberse insan, umulur ki Rabb’i onu ahirette de ahdine vefa gösteren
müminlerle birlikte kılar.
Peygamberimiz (sav)’in, kulun Allah ile olan ahdi
konusundaki duası bizlerin de duası olsun:
“– Allâhım!
Ben Sen’in kulunum. Gücüm yettiği kadar ahdine ve va’dine sadâkat gösteriyorum!”
(Buhârî, Deavât, 16)
Fuat Türker
Yorumlar