Ana içeriğe atla

Bir Baba Olarak Kimi Örnek Aldım?

 
Bir baba olarak, çocuklarımla ilişkimde onları hiçbir zaman ve hiçbir meselede "plastik bebek" olarak görmedim. "Siz bir kenarda durun, bir şeye karışmayın!" demedim.
Tam tersine, kızımı da oğlumu da hayatın içine çekmeye çalıştım. Amacım, adam yerine konduklarını hissettirmekti...

Dikkatimi çekiyordu çünkü... Bakıyordum, kızım veya oğlum en çok neye seviniyor, en çok ne zaman memnun oluyor? Ve anlardım ki çocuklarım, adam yerine konulduğunda çok seviniyor.

Mesela kendi mesleğimden örnek vereyim. Gazeteci-yazar bir babaydım. Evin her tarafı kitaplarla doluydu. Bazen hanım kızardı, "Efendi, bunca kitabı nereye koyacağız? Üstelik tozlanıyor da!" "Aman hanım" derdim, "kitaplarıma laf etme; sigara getirsem daha mı iyi..." Tabii çocuklarım da kitapların, dergilerin içinde büyüdü. Yazdığım makaleleri ve kitapları evvela çocuklarıma okutur, onların fikrini alırdım. Bir roman yazmaya başlamıştım, yirmi sayfa kadar olunca... Kızım Ayşenur'a verdim. O zaman belki on iki yaşlarındaydı. "Evladım, kitabı oku, fikrini söyle." dedim. Kızım yazdıklarımı okudu bitirdi. Yanına gittim, çok dikkatli bir şekilde yüzüne bakarak, "Nasıl, beğendin mi?" diye sordum. Yüzünü ekşitti, burnunu kıvırdı. Hemen o anda kızımın gözleri önünde yazdıklarımı yırtıp attım. Tabii şaşırdı, "Baba neden yırttın?" dedi. "Çünkü sen beğenmedin." dedim. Kızım anladı ki, onun ne düşündüğü benim için çok önemli...

Böyle müşterek çalışmalarda çocuk kalben rahatlar.

Bir yayınevi, hadis ansiklopedisi hazırlamamı istedi. Eve geldim, çocuklarıma dedim ki, "Bu ansiklopediyi birlikte hazırlayalım..." Çocuklar, "Tabii!" dedi. O sırada yanımızda bir ahbabımız vardı. "Çocuklar bu işi beceremez!" dedi. Kızımın yüzü asıldı; "Ben yapamam baba!" dedi. "Kızım" dedim, "bu işi sen yapabilirsin! Ben buna inanıyorum." Aslında benim asıl amacım, çocuklarımla vakit geçirmek, onların bana yardım edebildiğini göstermekti. Allah'a şükür ansiklopedi işini tamamladık. Çocuklarıma teşekkür ettim ve o zamanın parasıyla ödeme de yaptım. Bu para, bana verilen ücretin tamamıydı...

Aynı şekilde çocuklarımın dersleriyle de yakından ilgilendim. Mesela oğlumun kimya dersiyle arası iyi değildi. Yakın bir arkadaşımın lise son sınıfa giden oğluyla görüştüm. "Eve gel, oğluma kimya dersi ver. İstediğin ücreti sana ödeyeyim." dedim. Daha ikinci derste oğlum dedi ki: "Baba bu çok basit bir dersmiş!" Bir ders yüzünden belki tahsil yapmaktan soğuyabilirdi. Allah'a şükür böylece tedbir almış olduk.

Herkes evliya değildir amma Peygamberimiz'in hayatını anlatan kitaplar her yerde satılıyor. O'nun (sas) aile hayatı, eşleriyle, çocuklarıyla nasıl geçindiği okunur öğrenilirse kesin olarak inanıyorum ki aile hayatımıza yeni bir pencere açılır...

Futbol maçında hakem oyunu yönetir. Faul, penaltı, taç... Peygamber de hayatımızın hakemi olmalı. Yeryüzü sahasında herkes kendi rolünü oynarken Peygamberimiz hayatıyla bize hakemlik ediyor... Siyer okumak ve hayata tatbik etmek mutlu bir aile olmak için yeterli bir reçetedir...

Hekimoğlu İsmail 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Elhamdülillah Alâ Külli Hal

" Elhamdülillah Alâ Külli Hal - Her Halimiz İçin Allah'a Hamdolsun" SEN'den gelene, gelmeyene; Ne şekilde belirlemişsen kaderime, bu oyundaki biçtiğin rolüme, yürekten kocaman bir EYVALLAH ! .. Hz.Mevlana (ks)  

Kıymet Bilene

"Sevdiğin şeylerin sorumluluğunu almazsan, onları kaybedersin..."  Üstün Dökmen

Hubb-ı câh nedir?

Hubb-ı câh, şeytanın kalbe bulaştırdığı bu yedi hastalığın en masum görüneni, en sinsi ve hızlı büyüyeni, bu nedenle de galiba en tehlikelisi. Kabaca “makam sevgisi” diye çevrilen hubb-ı câh’taki “câh”, aslında “dünyevî menfaat, üstünlük ve itibar, insanların teveccühüne mahzar olmayı sağlayan şey” demektir. Böyle bir itibar genellikle idari, siyasi, ilmi bakımdan yüksek bir mevkide bulunmakla kazanıldığından, câh, zamanla “mevki, makam, rütbe” anlamına kullanılır olmuştur. Nitekim bazı kaynaklarda hubb-ı câh yerine, “yönetme, baş olma, liderlik tutkusu” anlamına gelen “hubb-ı riyâset” tabiri tercih edilir. Bu tabirlerdeki “hubb” kelimesiyle de “bir şeye ölçüyü kaçıracak tarzda ihtirasla yönelme”nin kastedildiğini söyleyip hubb-ı câh’ı şöyle tanımlayalım: Sırf insanlar nazarında itibar kazanmak, uhrevî olmayan menfaatler elde etmek için bir mevki ya da makama gelmeyi istemek, bunun için her yolu mübah görmek. Hubb-ı câh, “zühd” dediğimiz, “insanı Allah Tealâ ile meşgul olmak...