Ana içeriğe atla

İhtiyaç mı İhtiras mı?

Hayatımızı hep bir şeylerin eksikliğini hissederek yaşıyoruz. Bu eksiklerin peşinde bin bir çaba ve emekle  zamanı tüketiyoruz. Güzel bir iş, bir ev, bir araba, biraz para, mutlu bir evlilik, biraz rahat, biraz huzur... Bakmışız yıllar geçmiş. Geçecek daha kaç yıl var, bilmiyoruz. Tamamlanmayı bekleyen hiç akla gelmeyen başka eksiklikler peşinde yuvarlanıp gidiyoruz.

Kısacık bir hayat için ne çok eksik! Bu olsa olsa bir yanılsama, bir illüzyon! Kimin illüzyon yapabileceğini, göz boyayabileceğini biliyoruz ama. Hak Tealâ şerrinden muhafaza etsin.

Bir evimiz olsun isteyelim elbette. İhtiyaçları giderilmiş bir aile de... Helal olan her şeyi isteyelim. Ama bütün çabamızı, su gibi akıp giden yılları nefsin keyfine harcayıp sonsuzluğu göz ardı etmek akıl kârı olabilir mi.

Bize, eşimize, çocuklarımıza, yakınlarımıza lazım olan hayat burada değil. Burada yolcuyuz. Burası yalnızca bir köprü. Köprü üstüne hayat mı kurulur, hayal mi kurulur?

“İnsan uykudadır, ölünce uyanır” denilmiş. Vakit geçmeden uyanmak, burada uyanmak için “ölmeden önce ölmenin” yoluna düşmek lazım. Her ihtiyacı karşılayacak asıl ihtiyaç bu.

Başka eksikler değil, ibadetteki eksiklerimizdir gerçek eksiklik. Müslüman insan ibadet insanıdır, müslüman evi ibadet evidir, müslüman toplum ibadet toplumudur. Değil 21. asır, kıyamete beş de kalsa, sokaklar robotlarla da dolsa mesele budur.

O zayıf ama mâhir düşmanın ayartması bir kenarda kalsın, dünyanın süsü gözümüzü boyamasın, ahiret evimizi mamur etme çabamız azalmasın. “En büyük başarı” bizi bekliyor inşallah.

Semerkand Dergisi / Sabahattin Aydın 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Elhamdülillah Alâ Külli Hal

" Elhamdülillah Alâ Külli Hal - Her Halimiz İçin Allah'a Hamdolsun" SEN'den gelene, gelmeyene; Ne şekilde belirlemişsen kaderime, bu oyundaki biçtiğin rolüme, yürekten kocaman bir EYVALLAH ! .. Hz.Mevlana (ks)  

Kıymet Bilene

"Sevdiğin şeylerin sorumluluğunu almazsan, onları kaybedersin..."  Üstün Dökmen

Hubb-ı câh nedir?

Hubb-ı câh, şeytanın kalbe bulaştırdığı bu yedi hastalığın en masum görüneni, en sinsi ve hızlı büyüyeni, bu nedenle de galiba en tehlikelisi. Kabaca “makam sevgisi” diye çevrilen hubb-ı câh’taki “câh”, aslında “dünyevî menfaat, üstünlük ve itibar, insanların teveccühüne mahzar olmayı sağlayan şey” demektir. Böyle bir itibar genellikle idari, siyasi, ilmi bakımdan yüksek bir mevkide bulunmakla kazanıldığından, câh, zamanla “mevki, makam, rütbe” anlamına kullanılır olmuştur. Nitekim bazı kaynaklarda hubb-ı câh yerine, “yönetme, baş olma, liderlik tutkusu” anlamına gelen “hubb-ı riyâset” tabiri tercih edilir. Bu tabirlerdeki “hubb” kelimesiyle de “bir şeye ölçüyü kaçıracak tarzda ihtirasla yönelme”nin kastedildiğini söyleyip hubb-ı câh’ı şöyle tanımlayalım: Sırf insanlar nazarında itibar kazanmak, uhrevî olmayan menfaatler elde etmek için bir mevki ya da makama gelmeyi istemek, bunun için her yolu mübah görmek. Hubb-ı câh, “zühd” dediğimiz, “insanı Allah Tealâ ile meşgul olmak...