Ana içeriğe atla

Noel - Yılbaşı - Yeniyıl

Hıristiyan dünyası yanında, dünyanın oldukça büyük bir kısmı "yeni bir yıla" girmenin heyecanını yaşıyor.
Dikkat edilecek olursa Müslümanlar için anlamlı zaman dilimlerinin hiçbirisinde, seküler ya da gayrimüslim dünyanın "kutlama"larına benzer bir ritüel yoktur. Biz, bizim için anlamlı olan kandiller, üç aylar, Ramazan ve Kurban bayramları gibi zaman dilimlerinde eğlence düzenlemeyiz. Bu ve benzeri zaman dilimleri bizim için birer arınma, tevbe-istiğfar, hamd-şükür, tebrikleşme ve bereket umma mevsimleridir.
Yılbaşı kutlamaları adı altında düzenlenen şenliklerin, bize ait olmayan, dolayısıyla dünyamıza girmesine izin vermememiz gereken birer ma'siyet ritüeli olduğunu hatırdan çıkarmamak gerektiğini tekrarlamaya lüzum görmüyorum. Hıristiyan kültürün temel simgelerinden biri olan "Noel baba" mitolojisinin dünyaya "Hz. İsa (a.s)'ın doğum yıldönümünü anma"dan daha öte ve farklı şeyler taşıdığı aşikâr. Hıristiyan dünya -esasında bu tarihte olmadığı açık olan- Hz. İsa (a.s)'ın doğumunu bile tahrif alışkanlığı doğrultusunda anlam dönüşümüne uğratarak seküler bir ritüele, bir tüketim çılgınlığına ve hedonizm fırsatına dönüştürmüştür.
Biz Müslümanlar, Efendimiz (s.a.v)'in doğum yıldönümü olan "Mevlidkandili"ni "eğlenerek" değil, dua, istiğfar ve ibadetle, nafile infak ve tasaddukla idrak ve ihya ederiz. Aradaki farkı görmemek mümkün mü?
"Yeni yıla nasıl girerseniz bütün yıl öyle geçermiş" tarzındaki hurafenin Müslüman nesillerimizi iğfal etmesine izin vermemek nasıl bir sorumluluksa, içinde bulunduğumuz zaman dilimine (Safer ayı) özgü bir diğer hurafeyi yaşatmamak da aynı şekilde sorumluluktur. Bilhassa cep telefonlarına SMS yoluyla gelen ve "Safer ayının uğursuzluk getirmemesi için şu kadar namaz kılın, namazın her rekatinde bunları şunları okuyun..." şeklindeki hurafenin aslı esası yoktur.
el-Buhârî, Müslim ve daha başka hadis imamları tarafından nakledilen bir rivayette Efendimiz (s.a.v), "Adva, Safer ve Hâme yoktur..." buyurmuştur. Buradaki "Safer" kelimesinin ne anlattığı konusunda iki farklı görüş vardır. İlkine göre cahiliye döneminde Araplar haram ayları kaydırır(nesi yapar)dı. Böylece Safer ayını haram ay yapar, Muharrem'de ise hürmet bulunmadığı düşüncesiyle diledikleri gibi hareket ederlerdi. Efendimiz (s.a.v) bunun doğru olmadığını ifade buyurmuştur.
İkinci görüşe göre ise cahiliye Arapları insanın veya hayvanın karnında olduğu ve acıkınca soktuğu varsayılan bir yılan bulunduğuna inanır ve buna Safer derlerdi. Efendimiz (s.a.v) bunun asılsız bir inanç olduğunu ifade buyurmuştur.
Ala külli hal, Safer ayında uğursuzluk bulunduğu tarzındaki görüşün aslı yoktur. Bu görüş eski zamanlara ait bir hurafe iken "noel" de yeni zamanlara ait bir hurafedir. İkisini de hayatınıza sokmayın...
Ebu Bekir SİFİL

Üstad Necip Fazıl'a katılıyorum... :)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Elhamdülillah Alâ Külli Hal

" Elhamdülillah Alâ Külli Hal - Her Halimiz İçin Allah'a Hamdolsun" SEN'den gelene, gelmeyene; Ne şekilde belirlemişsen kaderime, bu oyundaki biçtiğin rolüme, yürekten kocaman bir EYVALLAH ! .. Hz.Mevlana (ks)  

Kıymet Bilene

"Sevdiğin şeylerin sorumluluğunu almazsan, onları kaybedersin..."  Üstün Dökmen

Hubb-ı câh nedir?

Hubb-ı câh, şeytanın kalbe bulaştırdığı bu yedi hastalığın en masum görüneni, en sinsi ve hızlı büyüyeni, bu nedenle de galiba en tehlikelisi. Kabaca “makam sevgisi” diye çevrilen hubb-ı câh’taki “câh”, aslında “dünyevî menfaat, üstünlük ve itibar, insanların teveccühüne mahzar olmayı sağlayan şey” demektir. Böyle bir itibar genellikle idari, siyasi, ilmi bakımdan yüksek bir mevkide bulunmakla kazanıldığından, câh, zamanla “mevki, makam, rütbe” anlamına kullanılır olmuştur. Nitekim bazı kaynaklarda hubb-ı câh yerine, “yönetme, baş olma, liderlik tutkusu” anlamına gelen “hubb-ı riyâset” tabiri tercih edilir. Bu tabirlerdeki “hubb” kelimesiyle de “bir şeye ölçüyü kaçıracak tarzda ihtirasla yönelme”nin kastedildiğini söyleyip hubb-ı câh’ı şöyle tanımlayalım: Sırf insanlar nazarında itibar kazanmak, uhrevî olmayan menfaatler elde etmek için bir mevki ya da makama gelmeyi istemek, bunun için her yolu mübah görmek. Hubb-ı câh, “zühd” dediğimiz, “insanı Allah Tealâ ile meşgul olmak...