İşte, İslam’sız, vahiysiz, Sünnet’siz, zikirsiz, fikirsiz, şükürsüz
yaşadığımız bunalım çağında gelinen nokta, bütün izm’lerin iflas etmesi oldu.
Bugün dünyanın kabul ettiği tek gerçek, artık hiçbir beşeri sistemin insanlık
için bir vaadinin kalmadığı ve bütün bu sistemlerin çöktüğü gerçeği.Gazetesiyle,
televizyonuyla, internetiyle, her türden ilanlarla, adeta bilgi sağanağı
altında şemsiyesiz kalan ama kendine asıl lazım olan konularda cahil olan
bugünkü insanın, yani bizim insanımızın dramı da ortada...
Sonuç olarak, ortaya çıkan boşluğu, tatminsizliği giderecek aslolan ilme,
bilgiye dair reçete yok.
İnsan, hakiki mutluluğu elde edebilmek için onu nerede araması gerektiğini
bilmelidir. Araçların ve kirli bilginin tahakkümünden kurtulmak gerek.
Eskilerin dediği gibi “Kem âlât ile kemalât olmaz”. Yani, kötü araçlarla insan
kemale erişemez. Yanlış bilgi ve araçlarla, hatalı yöntemlerle, sapkın yollarla
doğruya, iyiliğe, güzelliğe ve bunların hulasası olan mutluluğa ulaşmak mümkün
değildir.
Bu yüzden, lüzumsuz bilgi kirliliği içinde boğulup giden modern insan mutlu
olamıyor. Teknolojik araçlar arttıkça, imkânlar çoğaldıkça, mutluluğun da o
oranda artacağı zannediliyor.
Oysa herkes biliyor ki dağdaki kanaatkâr bir çoban, şehirdeki bir holding
yöneticisinden daha mutludur. Çünkü dağdaki çoban, daha az kaygıya sahiptir.
Onda elem ve kedere yol açacak unsurların sayısı, diğerine nazaran asgaridir.
Bu demlerde, zamanımızın hak dostlarının Yunus (aleyhisselam)’ın o meşhur
duasını tesbihat edinmemizi tavsiye etmeleri manidardır. Hani, Enbiya
Suresi’nde geçen ayeti kerime: “La ilahe illa ente subhaneke innî kûntu mine’z
zalimin.” (Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben
zalimlerden oldum!)
Sahih rivayetlere göre; Allah-u Zülcelâl’in emriyle yeşil denizden bir
balık denizi yararak çıkar ve Yunus (aleyhisselam)’ı yutar. Onu götürüp bütün
denizleri dolaştırır.
Yunus Peygamber, balığın karnına düştüğü zaman önce öldüğünü zanneder.
Sonra başını, ayaklarını ve ellerini hareket ettirince, yaşadığını anlar.
Namaza durur ve şöyle der: “Rabbim senin için öyle bir yeri mescit edindim ki
insanlardan hiç kimse buna ulaşmış değildir.” Bunun üzerine Allahu Zülcelal,
Onu balığın karnından çıkarıp selamete erdirir.
Kur’anı Kerim’in beyanına göre: “Zünnûn’u da (Yunus’u da zikret). O öfkeli
bir halde geçip gitmişti; bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı
zannetmişti. Nihayet karanlıklar içinde: ‘Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni
tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum!’ Diye niyaz etti.”
Nebiler Nebisi (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurur: “Kendisiyle dua
edildiği zaman, Allah’ın kabul ettiği, yine kendisiyle istendiği zaman, Allahın
verdiği Allah’ın ismi azamı, (en büyük ismi); ‘Senden başka hiç bir ilah
yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum.’ Duasıdır.”
Böyle anlarda, hakiki huzur ve mutluluğu ve kalp itminanını, gecenin bir
anında kalkıp bulan müminlerdir.
Mümin, Yunus (aleyhisselam)’ın duasıyla O'na yönelir, en kısık ses ve
solukları duyan Rahmet-i Sonsuz’un dergâhına iltica eder. Kapılar
aralandığında, ruhunun tüm ilhamlarıyla yalvarır, yakarır ve bülbülü nalan olur
adeta.
Hakiki saadet, maddi araçlarla elde edilen bir şey olmadığı için İslâm
düşüncesinde “manevi haz” kavramı üzerinde uzun uzadıya durulmuştur.
Madde ile sınırlı olmayan, bu yüzden de paylaşılınca azalmayan, zikir ve
duayla elde edilen bu manevi hazlar, insanın, Merhametlilerin en Merhametlisi
ile kurduğu en güçlü bağdır.
Bu, hiç tükenmeyen bir enerji kaynağına, sürekli bağlı olmak gibi bir
durumdur. Bunun adı, bütün kirlilikleri silip süpüren Muhabbetullah’tır, feyz-i
Rabbani’dir…
ZEKERİYA
MARAL/Gülistan Dergisi
Yorumlar