Ana içeriğe atla

Allah'ın Ayı Muharrem


Muharrem Ayının Onuncu Günüydü

Yüce Allah: “Ey arz! Suyunu yut! Ve ey gök! Yağmuru tut!..” buyurdu. “Su çekildi. İş de bitti, gemi Cudi’ye oturdu.” (Hud, 44) 
Ardından, “Ey Nuh! Sana ve seninle beraber olan topluluklara bizden bir selamet ve bereketle gemiden in.” (Hud, 48) buyuruldu. 
Muharrem ayının onuncu günüydü. Nuh a.s. bu günü oruç tutarak geçirdi.
... 
Musa a.s. ve ümmeti denizin ortasında açılan yoldan geçerek Firavun’un zulmünden kurtuldu. 
Muharrem ayının onuncu günüydü. Musa a.s. o gün oruç tuttu.
... 
Bu sefer yolculuk denizde değil, karada idi. Allah Rasulü s.a.v. Mekke müşriklerinin zulmünden uzaklaşıp Medine’ye hicret etti. Müminler Medine tepelerinde toplanıp Allah Rasulü s.a.v.’i karşılama mutluluğuna erdiler. 
Ve o gün Aşure günüydü. Yani Muharrem ayının onuncu günü.
Rasul-i Ekrem s.a.v., o gün yahudilerin bayram ettiğini, oruç tuttuğunu farketti. Sebebini sahabiler anlattı: 
- “Ey Allah’ın Rasulü! Yahudi ve Hristiyanlar bu güne hürmet ediyorlar!..” 
Vahy-i ilâhi, Rasulullah s.a.v.’in gönlünde içtihad olarak yer etti ve şöyle buyurdu:
- “Ben Musa’ya daha yakınım.” 
Ve o gün oruca niyetlendi. 
- “Gelecek yıl, dokuzuncu günde de oruç tutarım.” buyurdu. Ardından şöyle seslendi:
- “Haydi, insanlara duyurun! Kim bir şey yemişse, günün kalan kısmını oruçlu geçirsin. Bir şey yemeyen oruç tutsun. Zira bugün Muharrem’in onu, aşure günü.” (Buharî, Müslim, Nesaî)
Ve şöyle buyurdular: 
- “Aşure orucunu bir gün önce ve bir gün sonra tutmak suretiyle yahudilere muhalefet edin.” (Ahmed. b. Hanbel)
... 
Ramazan orucu farz kılınınca, önceden vacip olan Aşure günü orucu isteğe bırakıldı. (Muvatta) Fakat bu orucun fazileti ve kıymeti, diğer peygamberler ve Rasulullah s.a.v.’in tavsiyesi ile bizlere nimet oldu.
Rasulullah s.a.v. Efendimiz buyurdular ki:
“Kanaatime göre Allah, Aşure günü orucuyla önceden işlenmiş bir senelik günahı siler.” (Müslim, Nesai, E. Davud) 
“Ramazan’dan sonra en üstün oruç, Allah’ın ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur.” (Müslim, Tirmizî, Ebu Davud)
... 
Muharrem ayınız ve orucunuz mübarek olsun.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Elhamdülillah Alâ Külli Hal

" Elhamdülillah Alâ Külli Hal - Her Halimiz İçin Allah'a Hamdolsun" SEN'den gelene, gelmeyene; Ne şekilde belirlemişsen kaderime, bu oyundaki biçtiğin rolüme, yürekten kocaman bir EYVALLAH ! .. Hz.Mevlana (ks)  

Kıymet Bilene

"Sevdiğin şeylerin sorumluluğunu almazsan, onları kaybedersin..."  Üstün Dökmen

Hubb-ı câh nedir?

Hubb-ı câh, şeytanın kalbe bulaştırdığı bu yedi hastalığın en masum görüneni, en sinsi ve hızlı büyüyeni, bu nedenle de galiba en tehlikelisi. Kabaca “makam sevgisi” diye çevrilen hubb-ı câh’taki “câh”, aslında “dünyevî menfaat, üstünlük ve itibar, insanların teveccühüne mahzar olmayı sağlayan şey” demektir. Böyle bir itibar genellikle idari, siyasi, ilmi bakımdan yüksek bir mevkide bulunmakla kazanıldığından, câh, zamanla “mevki, makam, rütbe” anlamına kullanılır olmuştur. Nitekim bazı kaynaklarda hubb-ı câh yerine, “yönetme, baş olma, liderlik tutkusu” anlamına gelen “hubb-ı riyâset” tabiri tercih edilir. Bu tabirlerdeki “hubb” kelimesiyle de “bir şeye ölçüyü kaçıracak tarzda ihtirasla yönelme”nin kastedildiğini söyleyip hubb-ı câh’ı şöyle tanımlayalım: Sırf insanlar nazarında itibar kazanmak, uhrevî olmayan menfaatler elde etmek için bir mevki ya da makama gelmeyi istemek, bunun için her yolu mübah görmek. Hubb-ı câh, “zühd” dediğimiz, “insanı Allah Tealâ ile meşgul olmak...