Ana içeriğe atla

İmanın Hakikatleri / Semerkand Dergisi


Şeyhlerden biri, “İmanın hakikatleri sınırsız bir tevhid, kesintisiz bir zikir, niteliksiz bir hal ve vakitsiz bir vecd olmak üzere dörttür.” demiştir. “Niteliksiz bir hal” sözünün manası şudur: Sûfinin vasfı, halidir. O, yüksek hallerden kendisinin sıfatı olmayan hiçbir hali vasfetmez (yani yaşamadığı ya da yaşayıp tarif edemediği bir halden bahsetmez). “Vakitsiz vecd”, sûfinin (belli vakitlerde değil) bütün vakitlerde Hakk’ın tecellilerini müşahede etmesi, demektir.
Sûfilerden biri demiştir ki: “İmanı sıhhatli olan kişi, kâinata ve orada bulunan şeylere bakmaz (sadece Hakk’a bakar). Zira himmetin düşük oluşu, Allah Tealâ hakkındaki bilgi ve marifetin az oluşundan ileri gelmektedir.”
Yine tasavvuf ehlinden bir zat, “İmandaki doğruluk, Allah’a tazimde bulunmaktır. Bunun meyvesi de Allah’tan hayâ etmektir.” demiştir. Şöyle de denilmiştir: Mümin; İslâm nuru ile kalbi açılan, gönlünü Rabbine veren, kalbi ile Hakk’ı müşahede eden, içi saf olan, Rabbine sığınan, O’na yakın olunca yanıp tutuşan, O’ndan uzak kalınca feryat eden kişidir.
Cüneyd-i Bağdâdî k.s. der ki: “İman, seni toplayıp Allah’a yönelten ve Allah ile seni toparlayan şeydir. Hak birdir. Mümin tevhid ehli olan kişidir. Bir kimse maddeye tabi olursa arzular onu dağınık hale getirir. Arzularına uyarak dağılan, Allah’tan uzaklaşan, şehveti ve istekleri peşinde koşan bir kimse hakikati elinden kaçırır. Görmüyor musun (O’ndan başka bir şey kalbe gelir ve göze çarpınca) Allah, kullarına iman ahdini ve akdini yenilemeyi nasıl emretmekte ve: ‘Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberi’ne, Peygamberi’ne indirdiği Kitab’a ve daha önce indirdiği kitaba iman (da sebat) ediniz.’ (Nisa, 136), buyurmaktadır.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Elhamdülillah Alâ Külli Hal

" Elhamdülillah Alâ Külli Hal - Her Halimiz İçin Allah'a Hamdolsun" SEN'den gelene, gelmeyene; Ne şekilde belirlemişsen kaderime, bu oyundaki biçtiğin rolüme, yürekten kocaman bir EYVALLAH ! .. Hz.Mevlana (ks)  

Kıymet Bilene

"Sevdiğin şeylerin sorumluluğunu almazsan, onları kaybedersin..."  Üstün Dökmen

Hubb-ı câh nedir?

Hubb-ı câh, şeytanın kalbe bulaştırdığı bu yedi hastalığın en masum görüneni, en sinsi ve hızlı büyüyeni, bu nedenle de galiba en tehlikelisi. Kabaca “makam sevgisi” diye çevrilen hubb-ı câh’taki “câh”, aslında “dünyevî menfaat, üstünlük ve itibar, insanların teveccühüne mahzar olmayı sağlayan şey” demektir. Böyle bir itibar genellikle idari, siyasi, ilmi bakımdan yüksek bir mevkide bulunmakla kazanıldığından, câh, zamanla “mevki, makam, rütbe” anlamına kullanılır olmuştur. Nitekim bazı kaynaklarda hubb-ı câh yerine, “yönetme, baş olma, liderlik tutkusu” anlamına gelen “hubb-ı riyâset” tabiri tercih edilir. Bu tabirlerdeki “hubb” kelimesiyle de “bir şeye ölçüyü kaçıracak tarzda ihtirasla yönelme”nin kastedildiğini söyleyip hubb-ı câh’ı şöyle tanımlayalım: Sırf insanlar nazarında itibar kazanmak, uhrevî olmayan menfaatler elde etmek için bir mevki ya da makama gelmeyi istemek, bunun için her yolu mübah görmek. Hubb-ı câh, “zühd” dediğimiz, “insanı Allah Tealâ ile meşgul olmak...