Kimsesiz, yoksul ve yetimlere sahip çıkmak, onlara şefkat göstermek
mücellâ dinimiz İslâm’ın şiarlarındadır. Müslümanlar yaşadıkları
beldelerde insanlar sıkıntıya düşünce onların yardıma koşarlar.
Ellerinden geldiğince her türlü ihtiyaçlarını giderirler.
Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. fakir ve kimsesizlere sahip çıkar,
onları korurdu. Fakirlere, fakirliğin sebep olabileceği ezikliği ve
zilleti unutturacak şekilde yakınlık gösterirdi. Onlarla birlikte
bulunmayı tercih ederdi. Bir topluluğa girince önce fakirlerin yanına
gider, gönüllerini alırdı. Zaten Efendimiz’in yaşayışı ve aile hayatı da
onlardan farklı değildi. Hep sade yaşamayı tercih etti. Şöyle dua
ederdi:
“Allahım, beni fakir olarak yaşat, fakir olarak ruhumu kabzet, kıyamet günü de fakirlerle birlikte haşret.” (İbn Mace; Heysemî)
Hz. Aişe validemiz r.anha;
– Ey Allah’ın Rasulü, niçin böyle dua ediyorsunuz, diye sorunca da şöyle cevap vermişti:
– Çünkü onlar cennete zenginlerden kırk yıl önce girecekler.
Aişe! Fakirleri sev ve onları kendine yaklaştır. Böyle yap ki kıyamet
günü Allah da seni kendisine yaklaştırsın.” (Tirmizî; Beyhakî)
Fakir ve kimsesizler gibi yetimler de müslüman beldelerde sahipsiz
kalmaz. Anne babalarını kaybetmiş olsalar da müminler onların anne
babası olur, onları gözetip kollarlar.
Cenab-ı Mevlâ müberrâ kitabımız Kur’an-ı Kerim’de yetim hakkı yiyenleri açık bir dille uyarmıştır:
“Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler şüphesiz karınlarına
ancak ateş tıkınmış olurlar; zaten onlar alevlenmiş ateşe
gireceklerdir.” (Nisâ, 10)
Bu açık uyarının yanında Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. de yetimleri gözetip kollayanları şöyle müjdelemiştir:
“Bir kimse rahmet ve şefkatle bir yetimin başını okşarsa, elinin
değdiği her saç teli için bir sevap yazılır, her saç teli için bir
günahı silinir ve her saç teli için derecesi yükseltilir.” (Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, nr. 4/132)
Bu hadis-i şerifin bir diğer rivayetinde de Allah Rasulü s.a.v. şöyle buyurur:
“Her kim bir yetime veya yanında kalan yetime iyi davranırsa, ben ve o kişi cennette şöyle yan yana oluruz.” (Buharî, nr. 6005; Ebu Davud, nr, 5150; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/250, 365)
Ashab-ı Kiram’ın büyüklerinden Ebu’d-Derdâ r.a.’ın anlattığına göre
adamın biri Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v.’in yanına gelir ve kalbinin
katı oluşundan yakınır. Allah Rasulü s.a.v. buyurur ki:
“Eğer kalbinin yumuşamasını istiyorsan bir yetimin başını okşa ve onu doyur.”
İbn Ömer r.a. yetim hakkı yemeyi büyük günahların arasında saymıştır.
Abdullah ibn Abbas r.a. da kişiyi helak edici altı günahtan biridir,
demiştir.
Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. Hz. Hatice r.a. ile evlendiğinde,
Hatice annemizin ölen kocasından Hind isminde bir erkek çocuğu vardı.
Efendimiz ona kendi öz çocuğu gibi bakmış ve yetiştirmişti.
Yine Efendimiz s.a.v., Ümmü Seleme ile evlendiğinde beraberinde dört
yetimi vardı. Efendimiz s.a.v. ona, yanında yetim çocuklarının
bulunmasının evlenmesine engel olmayacağını söyledi ve öylece kabul
etti. Şöyle buyururdu:
“Müslümanlar arasında evlerin en hayırlsı, içinde bir yetimin
bakıldığı ve ona iyilikle davranıldığı evdir. Müslümanların evleri
içinde en kötüsü ise içinde kötü muamele edilen bir yetimin olduğu
evdir.” (Buharî, Edebü’l-Müfred, nr. 137; İbn Mâce, nr. 3679)
Yine buyurmuştur ki:
“Sen kendi çocuğunu nasıl terbiye ediyorsan, onu da öyle terbiye et, öyle cezalandır.”
Yetim hakkı yemek kadar, onu incitmek dövmek de büyük vebaldir. Hz. Ömer r.a. anlatıyor:
“Allah Rasulü s.a.v. şöyle buyurdu:
– Yetime vurulduğu zaman onun ağlamasından Rahman’ın arşı titrer. Allah Tealâ her şeyi en iyi bilmesine rağmen meleklerine;
– Babasını toprak altına koyduğum yetimi ağlatan kimdir, diye sorar. Melekler;
– Ey Rabbimiz, bizim bu konuda bir bilgimiz yok, derler. Bunun üzerine Allah Tealâ;
– Sizler şahit olun ki, kim o yetimin gönlünü benim rızam için
alırsa, ben de o kimseyi kıyamet günü yanımda olanlarla razı edeceğim,
buyurur.” (İbn Adî, el-Kâmil, 2/722)
Bu hadis-i şerifi rivayet eden Hz. Ömer r.a. şöyle buyuruyor: Allah
Rasulü s.a.v. bir yetim gördüğü zaman başını okşar ve ona lütufta
bulunurdu.
Rivayete göre, Cenab-ı Mevlâ Hz. Davud a.s.’a şöyle demiştir:
– Yetime karşı şefkatli bir baba gibi ol. Şunu bil ki, bu hususta ne ekersen onu biçersin.
İslâm, fakir, kimsesiz ve yetimler kadar kadının hakkını da
korumuştur. Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. dünyayı şereflendirmeden önce
özellikle kadınlar çok perişan haldeydiler. Kız çocukları ve kadınlar
hor görülür, bir eşya gibi alınıp satılırdı. Hiçbir sosyal hakkları
yoktu. Mal ve mirastan da uzak tutulurlardı. Hz. Peygamber s.a.v. bu
çirkin adetleri kökünden kaldırdı ve en çok kadınların merhamete muhtaç
olduklarını bildirdi. Onları ezilmekten kurtarıp o kadar yüceltti ki, “Cennet annelerin ayakları altındadır.” (Nesaî; Hakim) buyurarak cennete girmeyi öncelikle annelerin rızasına bağladı.
Efendimiz s.a.v. Veda Hutbesi’nde de şöyle buyurmuştur:
“Ey insanlar! Kadınların haklarına riayet etmenizi ve bu hususta
Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah’ın emaneti
olarak aldınız ve onların namuslarını Allah’ın adıyla kendinize helal
kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde haklarınız olduğu gibi, onların da
sizin üzerinizde hakları vardır.”
Biz müminler olarak her daim doğruluk ve adaletin yanında oluruz.
Zayıfları korur, onlara karşı vazifelerimizi bilir ve yerine getiririz.
Böylece toplumu içten içe tüketecek yaralar iyileştirilmiş olur.
Müminlerin gönüllerinde merhamet tohumları yeşerir, kalpler yumuşar,
karşılıklı muhabbetimiz artar.
Rabbimizin tevfik ve inayetiyle…
S.Mübarek EROL / Semerkand Dergisi
Yorumlar