Ana içeriğe atla

Kim Neyi Arıyorsa,O Kişi Odur...

" ALLAH diyeni ALLAH zayi etmez. O'na teslim olan selamet bulur. ALLAH'a güvenen özel yardım görür, yalnız bırakılmaz..." 

Bir insanın boğulduğu su, eni boyu, derinliği ne olursa olsun, onun için bir okyanustur. Hadiselerin de hepsi böyledir. Bir hadisede yaralanan yahut ölen, bir bakıma dünya harbini görmüş olur.
Hadiselerin üzerine çıkabilmek ve onları kendimizden ayrı düşünmek, doğru karar verebilmemizde en mühim esastır. Bunun için başkasının derdine derman bulabiliriz amma kendi derdimize derman olamayız. Bu demektir ki, derdi çarşaf gibi başımıza geçirmişiz ki, etrafımızı göremiyoruz...

Bir şarkı vardır,

Kenarlarda köşelerde

Kadehlerde şişelerde

Ben kalbimden başka yerde

İnan seni bulamadım...

Bütün şarkı ve türkülerden gelen feryatlar iman-ı hakikiyi aramak içindir. Amma hata etmişler, Mevlâ diyecek yerde Leyla demişler.

Mesela birisi şarkıda haykırıyor, "ararım seni her gün derdime yana yana." Onun aradığı bir eş değil, o kalbinin istediğini arıyor. İman arıyor, ibadet arıyor, manevi hayatı arıyor. Her insan kendine göre bir şeyler arar.

Her insanın gönlüne göre aradığı bir şeyler vardır.

Şu kesindir; kim neyi arıyorsa, o adam odur... En güzel arayış Allah'ın rızasını aramaktır.

Asr-ı saadette sahabenin bütünü marziyat-ı ilahiyeyi aramış. Allah neden razı olur?

Allah'ın rızasını arayanlara kimisi derviş der, kimisi deli, kimisi zavallı der, kimisi de değişik gözlerle bakar. Çünkü insanlar iç dünyalarını ihya ederken dışına dikkat etmezler, viran olurlar. Aynı topraklarda dikenler de yeşerir, menekşeler de yeşerir. Kötüler diken gibidir çabuk büyür amma menekşeler rağbet görür, sevilir. Diken, gücüyle ayakta kalamadı, menekşe zayıflığıyla perişan olmadı. Tam tersine vazolara kondu, yakalara takıldı...

Cennet veresiye... Buradaki bir dilim baklava peşin. Onun için bir dilim baklavayı cennete tercih ediyorlar. Yani helaline haramına bakmadan o baklavayı yiyorlar. Dünya zevkleri böyledir.

Müslüman, her anında şunu sorgulayacak: Benim şu anki durumum İslam'a uygun mu? Mesela pilot öndeki göstergelere bir an dikkat etmese, irtifa kaybeder. Yani yükseklikten düşer ve belki de dağa çarpar.

Müslüman, yarına veya düne saplanmayacak, şu anı düşünecek. Zaten dünü düşünen insan keşkelere saplanır, bu da insanı mahveder. Bu sebepten derler ki sırat köprüsü kıldan ince kılıçtan keskin...

Önemli bir husus da şudur: Bu dünyayı cennet edemeyen ahireti hiç edemez... Çünkü İslamiyet, dünyamızı cennet etmek için gönderilmiş bir dindir.

Bir sürü sahte doğrular var, eğri cetvelle doğru çizgi çizilmez. Eğri büğrü İslami anlayışla da cennete gidilmez...


HEKİMOĞLU İSMAİL

Yorumlar

gelibolu17 dedi ki…
Kurban bayramınız mubarek olsun...Selamlar :)
F.Zehra (2563) dedi ki…
Allah(cc) razı olsun, Mübarek bayramımız cümlemiz için hayırlara vesile olsun inşallah.Dua ve muhabbetlerimle...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Elhamdülillah Alâ Külli Hal

" Elhamdülillah Alâ Külli Hal - Her Halimiz İçin Allah'a Hamdolsun" SEN'den gelene, gelmeyene; Ne şekilde belirlemişsen kaderime, bu oyundaki biçtiğin rolüme, yürekten kocaman bir EYVALLAH ! .. Hz.Mevlana (ks)  

Kıymet Bilene

"Sevdiğin şeylerin sorumluluğunu almazsan, onları kaybedersin..."  Üstün Dökmen

Hubb-ı câh nedir?

Hubb-ı câh, şeytanın kalbe bulaştırdığı bu yedi hastalığın en masum görüneni, en sinsi ve hızlı büyüyeni, bu nedenle de galiba en tehlikelisi. Kabaca “makam sevgisi” diye çevrilen hubb-ı câh’taki “câh”, aslında “dünyevî menfaat, üstünlük ve itibar, insanların teveccühüne mahzar olmayı sağlayan şey” demektir. Böyle bir itibar genellikle idari, siyasi, ilmi bakımdan yüksek bir mevkide bulunmakla kazanıldığından, câh, zamanla “mevki, makam, rütbe” anlamına kullanılır olmuştur. Nitekim bazı kaynaklarda hubb-ı câh yerine, “yönetme, baş olma, liderlik tutkusu” anlamına gelen “hubb-ı riyâset” tabiri tercih edilir. Bu tabirlerdeki “hubb” kelimesiyle de “bir şeye ölçüyü kaçıracak tarzda ihtirasla yönelme”nin kastedildiğini söyleyip hubb-ı câh’ı şöyle tanımlayalım: Sırf insanlar nazarında itibar kazanmak, uhrevî olmayan menfaatler elde etmek için bir mevki ya da makama gelmeyi istemek, bunun için her yolu mübah görmek. Hubb-ı câh, “zühd” dediğimiz, “insanı Allah Tealâ ile meşgul olmak...