Ana içeriğe atla

Ekmekçinin Tandırı ne kadar sıcak olursa....


Hazret-i Mevlâna oğluna der ki:
Ey Bahâeddin! Eğer dâimâ Cennette olmak istersen, herkesle dost ol. Hiç kimsenin kînini yüreğinde tutma! Merhem ve mum gibi ol! İğne gibi olma! Eğer hiç kimseden sana fenâlık gelmesini istemezsen fenâ söyleyici, fenâ öğretici, fenâ düşünceli olma! Çünkü bir adamı dostlukla anarsan, dâimâ sevinç içinde olursun. İşte o sevinç Cennetin tâ kendisidir. Eğer bir kimseyi düşmanlıkla anarsan, dâimâ üzüntü içinde olursun. İşte bu gam da Cehennemin ta kendisidir.
Dostlarını andığın vakit, içinin bahçesi çiçeklenir, gül ve fesleğenlerle dolar. Düşmanları andığın vakit, için dikenler ve yılanlarla dolar, canın sıkılır, içine pejmürdelik gelir.
Bütün peygamberler ve velîler böyle yaparlar, içindeki karakteri dışarı vurdular. Halk onların bu güzel huyuna mağlûb olup tutuldu, hepsi gönül hoşluğuyla onların ümmeti ve mürîdi oldu.
Bahâeddin! Kırk gün onun hayrını ve iyiliğini söyle, düşmanın senin dostun olur. Çünkü gönülden dile yol olduğu gibi, dilden de gönüle yol vardır. Allah’ın sevgisini de onun azîz isimleriyle elde etmek mümkündür. Allah buyurdu ki:
“Ey kullar! Kalbinizde arınma olması için beni pek çok anmaktan geri durmayın!”
Kalpte arınma ne kadar çok olursa, Allah’ın nûrunun parlaklığı da o nisbette olur. Nitekim ekmekçinin tandırı ne kadar sıcak olursa, o kadar ekmek alır,
soğuk olunca ekmek almaz.



Yorumlar

Hazan mevsimi dedi ki…
“Ey kullar! Kalbinizde arınma olması için beni pek çok anmaktan geri durmayın!”

bedendeki en latif organ .kirletmemek duası ile .
F.Zehra (2563) dedi ki…
Allah(cc) razı olsun dua ile..

Bu blogdaki popüler yayınlar

Elhamdülillah Alâ Külli Hal

" Elhamdülillah Alâ Külli Hal - Her Halimiz İçin Allah'a Hamdolsun" SEN'den gelene, gelmeyene; Ne şekilde belirlemişsen kaderime, bu oyundaki biçtiğin rolüme, yürekten kocaman bir EYVALLAH ! .. Hz.Mevlana (ks)  

Kıymet Bilene

"Sevdiğin şeylerin sorumluluğunu almazsan, onları kaybedersin..."  Üstün Dökmen

Hubb-ı câh nedir?

Hubb-ı câh, şeytanın kalbe bulaştırdığı bu yedi hastalığın en masum görüneni, en sinsi ve hızlı büyüyeni, bu nedenle de galiba en tehlikelisi. Kabaca “makam sevgisi” diye çevrilen hubb-ı câh’taki “câh”, aslında “dünyevî menfaat, üstünlük ve itibar, insanların teveccühüne mahzar olmayı sağlayan şey” demektir. Böyle bir itibar genellikle idari, siyasi, ilmi bakımdan yüksek bir mevkide bulunmakla kazanıldığından, câh, zamanla “mevki, makam, rütbe” anlamına kullanılır olmuştur. Nitekim bazı kaynaklarda hubb-ı câh yerine, “yönetme, baş olma, liderlik tutkusu” anlamına gelen “hubb-ı riyâset” tabiri tercih edilir. Bu tabirlerdeki “hubb” kelimesiyle de “bir şeye ölçüyü kaçıracak tarzda ihtirasla yönelme”nin kastedildiğini söyleyip hubb-ı câh’ı şöyle tanımlayalım: Sırf insanlar nazarında itibar kazanmak, uhrevî olmayan menfaatler elde etmek için bir mevki ya da makama gelmeyi istemek, bunun için her yolu mübah görmek. Hubb-ı câh, “zühd” dediğimiz, “insanı Allah Tealâ ile meşgul olmak...