Ana içeriğe atla


Gönül Yapmak, Gönül Yıkmak
Kalb başkadır, gönül başkadır. İkisi bir şey değildir. Kalb nasıl insanda ise, gönül de kalbdedir. Amma, şerefte, büyüklükte; gönülden daha şerefli, ondan daha büyük, ondan daha değerli bir yaratılmış yoktur.
Resulullah s.a.v Efendimiz bir hadis-i şerifinde söyle buyurdu ;
"Allah ilk önce Muhammed 'in nurunu yarattı; Allah, ilk önce Muhammed'in ruhunu yarattı.."
İşte yaratılma sırası bundan sonra gönüle gelmiştir.
Gönül dedikleri; şekli belli, rengi belli, yeri belli bir şekilde tasavvur edilemez. Anlatmakla, misal getirmekle de olur şey değildir. O, kalbin köşelerinden bir köşedir. Kalb ilahi tecelli geldiği zaman, o gönül titremeye baslar. Titrerken de, Yüce Allah’ın o gönüle ikramı ve ihsanı olarak tecelli halinde özel bir hediye ihsan eder. O titrediği sırada, ilahi hediye, o gönülde kendisi için ayrılan bir an içinde olur biter. Gelen hediye; yumurta seklinde bir cevher şişe gibi olup içi nur doludur.
Gönül onu elinde tutar gibi, tutar durur. O gönül sahibine bir kimse, bu halde iken rastlasa ve nasıl olacaksa gönlünün hoşlanacağı bir şeyle gönlünü hoş etse, o anda o kimseye veya gönüle; Sana ikram olarak vereceğim bundan başka bir şeyim yok . der. Ve o ilahi ihsan olan cevheri o kimseye verir ve onun mülkü olur. Sonuna kadar onunla kalır; ne biter, ne de tükenir.
İşte; falan kimse gönül yaptı, gönül aldı, dedikleri budur.
Her iki kimseden de, Allah razı olur. Hem gönül yapandan, hem gönül alandan. Gönül yapandan, gönül yaptığı için razı olur. Gönülden ikram edip ilahi hediyeyi verenden dahi, o kimsenin içten ve dıştan hayat bulmasına sebep olduğu için razı olur.
O rast gelen kimse ahlaksızlık, Allah korusun başarısızlık sebebi ile o gönüle dokunsa da, o gönül kırılsa. O gönül, elinde tuttuğu ve koruduğu ilahi hediyeyi bırakacak olsa, O cevher şişe, üst kattan mermer taşa yumurta düşer gibi düşer. Düştüğü anda dahi bin parça olur; içindeki nurlar da dökülür.
O kırılan parçalardan biri sıçrayıp o gönüle dokunan adamın kalbine saplanır. İşte, batıni hastalıklar, bundan hasıl olur.
Allah korusun; öldürücü zehir gibidir. İçten ve dıştan, insanın her türlü helakine sebep olur.
İşte; falan kimse gönül yıktı ve gönül yıkıntısına uğradı, dedikleri bu manayı anlatır.
Bu iki kimseden de Allah razı değildir. Gönüle dokunandan razı değildir; çünkü, Allah'ın ulu dergahı olan gönüle dokunmuştur. Kırılan gönülden de razı değildir; çünkü, gönlüne sahip olamamıştır.
“Belanın en şiddetlisi Peygamberleredir; sonra da Evliyaya, sonra da sırası ile . . .” hadis-i şerifindeki manayı düşünememiş, kırılmıştır. Karşı tarafında; içten, dıştan harap ve helak olmasına sebep olmuştur.
Şair ne der ;
Cihan bağında ey aşık, budur maksud-i insü cin;
Ne senden kimse incinsin, ne sen bir kimseden incin.
Şu mana gizli olmamalı ki; Yüce Allah'ın tecellisine yer olan kâmillerden sayısız kimseler, bu türlü ilahi ihsanı ve rabbani bahşişi almaktadırlar.
Allah'a yemin olsun; Allah hakkı için bu aldıklarını özellikle ehline, genellikle de Muhammed ümmetine verirler.
Bu yoldan da, içten ve dıştan kainatın devamına ve canlı durmasına sebep olmuşlardır. Cenab-ı Hak ihsanları ile insanları gölgeleri altına alan, manevi feyizleri yapanlardan bütün Muhammed ümmetini uzak eylemesin.
Bundan sonra, o hediye edilen ilahi ihsan, melekler vasıtası ile toplattırılır.
Allah korusun, bir yere yer edeceği zaman, melekler; saklı tutulan o ilahi cevherin içinde bulunan nurdan bir parça alırlar. O kırılan parçanın yerleşeceği yere daire çevirirler. Allah'ın izni ile, o zatın hürmetine perde olur. O yer, gelecek musibetlerden korunur ve emin olur; ahalisi de selamet bulur. O nur da hiç tükenmez.
Bir kimse, hiç kalb kırmadan gönül yapmayı başarır ise; o ilahi hediyenin bir tanesini almaya gönül sahibi birinden almayı başarır; içten ve dıştan ihya olur. Bu dünyada ve ahrette cümle sıkıntılardan ve afetlerden selamet bulur. Daima Allah’ın rızası yolunda olur.
Allah, cümlemizi kalb kırmayıp gönül yapanlardan eylesin.

Miftah'ul Kulûb’dan alıntı

Yorumlar

Samanyolu dedi ki…
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Elhamdülillah Alâ Külli Hal

" Elhamdülillah Alâ Külli Hal - Her Halimiz İçin Allah'a Hamdolsun" SEN'den gelene, gelmeyene; Ne şekilde belirlemişsen kaderime, bu oyundaki biçtiğin rolüme, yürekten kocaman bir EYVALLAH ! .. Hz.Mevlana (ks)  

Kıymet Bilene

"Sevdiğin şeylerin sorumluluğunu almazsan, onları kaybedersin..."  Üstün Dökmen

Hubb-ı câh nedir?

Hubb-ı câh, şeytanın kalbe bulaştırdığı bu yedi hastalığın en masum görüneni, en sinsi ve hızlı büyüyeni, bu nedenle de galiba en tehlikelisi. Kabaca “makam sevgisi” diye çevrilen hubb-ı câh’taki “câh”, aslında “dünyevî menfaat, üstünlük ve itibar, insanların teveccühüne mahzar olmayı sağlayan şey” demektir. Böyle bir itibar genellikle idari, siyasi, ilmi bakımdan yüksek bir mevkide bulunmakla kazanıldığından, câh, zamanla “mevki, makam, rütbe” anlamına kullanılır olmuştur. Nitekim bazı kaynaklarda hubb-ı câh yerine, “yönetme, baş olma, liderlik tutkusu” anlamına gelen “hubb-ı riyâset” tabiri tercih edilir. Bu tabirlerdeki “hubb” kelimesiyle de “bir şeye ölçüyü kaçıracak tarzda ihtirasla yönelme”nin kastedildiğini söyleyip hubb-ı câh’ı şöyle tanımlayalım: Sırf insanlar nazarında itibar kazanmak, uhrevî olmayan menfaatler elde etmek için bir mevki ya da makama gelmeyi istemek, bunun için her yolu mübah görmek. Hubb-ı câh, “zühd” dediğimiz, “insanı Allah Tealâ ile meşgul olmak...